Fonksiyonel Tıp ve GETAT (Fitoterapi)

TIBBİ BİRİMLER

Fonksiyonel Tıp ve GETAT

Fitoterapi Nedir?

Fitoterapi kelimesi, Antik Yunan dilinde bitki anlamına gelen fito ile tedavi anlamına gelen terapi kelimelerinin birleşiminden köken almıştır. Bitkilerle tedavi olarak da tanımlanabilecek bu bilim dalı, günümüzde Eczacılık branşında farmakolojinin (ilaç bilimi) bir alt dalını oluşturmaktadır. Bitkilerin içerisinde yer alan kimyasal bileşenlerden yararlanmayı hedef alan fitoterapide hastalıkların önlenmesi, iyileştirilmesi, sağlığın korunması, zindeliğin artırılması veya vücudun güçlendirilmesi gibi birçok amaç yer alabilir. Bitkilerin çeşitli kısımları, salgıları, bitkilerden elde edilen yağlar, ekstraktlar, zamk ve mumlar ile algler, mantarlar fitoterapide bu amaçların herhangi biri için kullanılabilir. Halk arasında bilinen geleneksel bitkisel uygulamalar fitoterapi kapsamına girmemekle birlikte bu bilim tamamen bilimsel klinik çalışmalara, bu çalışmalar sonucunda elde edilen somut bilgilere dayanır. Tıpkı ilaçlarda olduğu gibi fitoterapide kullanılan bitkilerde de ruhsatlandırma işlemleri, gerekli otoritelerden alınan onaylar, çeşitli düzenlemeler, güvenlik önlemleri, bilimsel kanıtlar ve kalite standartları söz konusudur. Günümüzde Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de fitoterapiyi bir tedavi yöntemi olarak onaylamaktadır. Modern tıbba alternatif oluşturması, kolay erişilebilmesi ve ekonomik olması gibi pek çok avantajının yanı sıra doğal olması nedeniyle bitkisel tedavi yöntemleri her geçen gün yaygınlaşmaya devam etmektedir.

Fitoterapi Nasıl Uygulanır?

Fitoterapi, uygulama alanı çok geniş ve çeşitli olan bir bilim dalıdır. Uygulama şekli ise kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterir. Fitoterapinin amacı, bireyin sağlık durumu, yaşı, cinsiyeti, vücut yapısı, kullanılacak bitki veya bitkilerin türü gibi birçok etken fitoterapinin uygulama yöntemi üzerinde etkilidir. Uzmanlık gerektiren bir bilim dalı olan fitoterapinin Eczacılığın bir ileri uzmanlık dalı olduğu mutlaka bilinmelidir. Dolayısıyla fitoterapi uygulayan kişilerin bu alanda bilimsel bir eğitim almış olan uzman kişiler olması şarttır. Kanıta dayalı ve rasyonel bir bilim olması nedeniyle fitoterapide kullanılan bitkisel kaynakların biyolojik anlamda nasıl bir etki gösterdiği somut verilerle ortaya konulmuştur. Dolayısıyla hangi kişinin hangi bitkisel tedavi için uygunluk taşıdığı yalnızca uzman kişilerce bilinebilir. Bu şekilde gerçekleştirilen bir fitoterapi uygulamasında yöntemler arasında şunlar yer alabilir:

  • Bitkinin krem, losyon, merhem veya herhangi farklı bir formda topikal olarak uygulanması,
  • Bitkinin ağız yoluyla alınan ilaç veya ekstraktlar şekliyle alınması,
  • Bitkilerden elde edilen özütlerin çay yapılarak veya suda eritilmiş haliyle tüketilmesi,
  • Bitkiden elde edilen yağların yüzeysel olarak masaj veya bekletme yolu ile uygulanması,
  • Bitkinin taze olarak suyunun çıkarılması veya doğrudan bir besin şeklinde tüketilmesi,
  • Birden fazla bitkinin karıştırılarak bir karışım şeklinde çeşitli formlarda vücuda alınması.

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp

Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ‘nün sağlık tanımına göre: sağlık, yalnızca hastalık ve sakatlığın olmayışı değil, ruhen, bedenen ve sosyal yönden tam bir iyilik halidir. Bu tanımlama sağlığı çok boyutlu olarak ele alınması gereken bir kavram olduğunu vurgulamaktadır. Sağlık Bakanlığı tarafından “Geleneksel ve tamamlayıcı tıp (GETAT)” ‘fiziksel ve ruhsal hastalıklardan korunma, bunlara tanı koyma, iyileştirme veya tedavi etmenin yanında sağlığın iyi sürdürülmesinde de kullanılan, farklı kültürlere özgü teori, inanç ve tecrübelere dayalı, izahı yapılabilen veya yapılamayan bilgi, beceri ve uygulamaların bütünüdür. Batı tıbbını destekleyici ve tamamlayıcı yöntemlerdir.’ olarak tanımlanmaktadır. Tanımdan da anlaşılacağı üzere ‘alternatif’ değil, ‘geleneksel’ ve ‘tamamlayıcı’ tedavilerdir.

Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp İçinde Neleri Barındırır?

Geleneksel halk tıbbı sağlığa bütüncül olarak yaklaşmaktadır. Yüzyıllardır kadim kültürün parçası olan akupunktur, hacamat, fitoterapi gibi yöntemlerin yanı sıra özellikle son yıllarda kullanılan ozonterapi, proloterapi, mezoterapi bu kapsamda yer alan tedavi yöntemleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Batı tıbbının özellikle akut hastalıklarda başarısı son derece yüksektir. Ancak özellikle son yıllarda giderek artış gösteren diyabet (şeker), otoimmun hastalıklar, fibromiyalji, migren, depresyon gibi kronik seyir gösteren ve ‘inflamasyon’ ile karakterize hastalıkların tedavisinde aynı başarı görülmemektedir. Akut ve kronik hastalıkların seyrinde GETAT uygulamaları ile elde edilen başarılı sonuçların gösterildiği bilimsel yayınlar dünyanın saygın dergilerinde her geçen gün artan sayıda yayınlanmaktadır. Ülkemizde de önceleri kontrol dışı olan ve bu nedenle çok fazla olumsuz sonuçları görülen bu uygulamalar ile ilgili bakanlığımız tarafından 2014 yılında yönetmelik yayınlanmış tıp doktorları ve diş hekimlerine yönelik sertifikalı eğitimler ve uygulama merkezleri ile standartlar belirlenmiştir. Böylelikle ‘merdiven altı’ diye tabir edilen kontrolsüz uygulamaların önüne geçilmiştir. Günümüzde bu uygulamalar sertifikalı eğitimleri tamamlamış kişilerce, yönetmelikle belirtilen yeterliliğe sahip merkezlerde steril şartlarda başarı ile uygulanmaktadır.

Akupunktur, proloterapi, ozon terapi, osteopati, mezoterapi, fitoterapi, kupa-hacamat terapi, sülük-hirudoterapi, larva tedavisi, apiterapi, hipnoz, refleksoloji, kayropraksi, homeopati ve müzik terapi bakanlık tarafından eğitim ve uygulama standartları belirlenmiş uygulamalardır. Bizde merkezimizde kas iskelet sistemi ağrıları başta olmak üzere tüm hastalıklarda başarılı şekilde uygulamalar yapmaktayız.

Akupunktur: 3000 yılı aşkın geçmişe sahip bu uygulamada çeşitli iğnelerin yanı sıra moxa, elektroakupunktur, laser ile vücudumuzdaki noktalara uyarı yapılmaktadır. Bu uygulama ile vücudumuzda enerji dengesi sağlanmakta ve birçok hastalık tedavi edilmektedir. Ağrı, migren, obezite, nikotin bağımlılığı, alerjik durumlar, astım, KOAH, infertilite(kısırlık), premenstrüel sendrom, mide-bağırsak hastalıkları, depresyon, anksiyete, nörolojik hastalıklar başarı ile tedavi edilmektedir. Deneyimli kişilerce uygulandığında yüz güldürücü sonuçlar görülmekle beraber herhangi yan etkisinin olmaması en önemli tercih nedenidir.

Proloterapi: Dekstroz gibi proliferatif solüsyonlar ile kas-kemik birleşim noktalarına yapılan enjeksiyonlar ile bel-boyun fıtıkları, menisküs ve çapraz bağ yaralanmaları, omuz ve dirsek ağrıları, eklem ağrıları, migren gibi ağrılı hastalıklarda sıklıkla kullanılan bu yöntem ile kalıcı şekilde başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Ozon Terapi: Ozon (O3) gazı üç oksijen atomundan oluşan, kararsız, kuvvetli okside edici, keskin kokulu ve renksiz olan bir gazdır. Adı yunanca “koklamak” anlamına gelen “ozein”den gelmektedir. Ozon tıp alanında ilk defa 1932 yılında Fisch tarafından kullanılmıştır.

Ozon gazının immunomodülatör, antimikrobiyal, antiinflamatuvar, antihipoksik yara yeri iyileştirici özelliklerinin olduğu düşünülmektedir. Ozonun hem hücresel, hem de humoral immün sistemi uyardığı saptanmıştır. Bu tedavi özellikle içinde bulunduğumuz covid-19 pandemisi sürecinde bağışıklık sistemini güçlendirerek enfeksiyona karşı önlem amaçlı kullanılırken, covid-19 hastalarının tedavisinde ve ayrıca post-covid sendrom denilen enfeksiyon sonrası görülen yorgunluk, kas ağrısı, nefes darlığı şikayetlerinde de çok başarılı sonuçlar elde edilmektedir.

Mezoterapi: Ağrı ve estetik amaçlı kullanılan bir yöntemdir. Çok düşük miktarlarda ilaç ve solüsyonların derinin yüzeyel tabakalarına yapılan enjeksiyonlar ile yapılan tedavidir. Bu tedavi ile yüzeyel ve düşük miktarda ilaç kullanılması sonucunda ilaçların yan etkisinden kurtulmak mümkündür. Tüm ağrılı durumlarda ağrı mezoterapisi kullanılabilirken, estetik mezoterapi ile cilt bakımı, kırışıklık tedavisi, gözaltı ve genital bölge estetiği, sellülit tedavisi, lokal-bölgesel yağ eritme (gıdı, basen, göbek), saç dökülmesi güvenli şekilde tedavi edilebilmektedir.

Osteopati: İlk osteopati okulu Andrew Taylor Still aracılığıyla 1892 senesinde kurulmuştur. Osteopati yönteminin temelinde bedenin kendi kendini iyileştirme felsefesi vardır. Osteopatinin bütüncül bakış açısına göre vücudun herhangi bir bölgesinin fonksiyonu diğer vücut bölgelerinin fonksiyonlarını yerine getirmesine ve birbirleri ile bir uyum içinde olmasına bağlıdır. Örneğin çene eklemi problemi olan bireylerde komşuluklarından dolayı omurga problemleri olabilir ve bu bağlantı ile elle yapılan çeşitli manevralar ile tedavi uygulanır.

Glutatyon: Hücrelerin enerji santralleri olan mitokondrilerin saglıklı bir sekilde çalısması için gereklidir. Yasla birlikte glutatyon seviyelerinin düsmesi mitokondrilerin çalısmasını bozarak serbest aksiyon radikali dedigimiz zararlı elementlerin birikmesine buda kanser, otoimmün hastalıklar gibi birçok hastalıga zemin hazırlamaktadır.

Aşetil Sistein Tedavisi: Vücütta biriken serbest aksiyon radikallerinin temizleyicisi olarak bilinen bir amino asit olan N-asetil sistein karacigeri korur. Kan homosistein seviyesini azaltır. Kronik akciger hastalıgını ve sigaranın zararlı etkilerini minimalize eder, bagısıklıgını güçlendirir.

Yüksek Doz C Vitamini: Cilt saglıgı için gerekli kollejen sentezi C vitamine bagımlıdır. C vitamini depolanamayan bir vitamin olması sebebiyle dönemsel olarak C vitamini damardan yüksek doz almak kollejen sentezini uyararak cildin saglıgı ve genç kalmasını saglayacaktır.

Vitamin Takviyesi: Cilt saglıgı için gerekli olan Vitamin A Vitamin E uygulamaları oldukça yaygın uygulamalardır. Özellikle yaz aylarına giriste bu vitaminleri dogru doz ve uygulama ile almak cilt saglıgımız için gereklidir.

Eser Element Takviyesi: Vücudumuz için gerekli bir çok enzimin yapıtası olan çinko, selenyum iyot, magnezyum gibi eser elementlerin kan düzeyine bakılarak eksik olanların takviyesi uygulanabilir.

Kupa-Hacamat Tedavisi: Kupa uygulaması ilk defa Asurlular tarafından Orta Doğu’da MÖ 3500 dönemlerinde hayvan boynuzları ve bambular kullanılarak uygulandığı düşünülmektedir. Uygulama yalnızca kuru kupa şeklinde olabildiği gibi yaş kupa-hacamat olarak ta uygulanabilmektedir. Kişinin şikayetine bağlı olarak özellikle sırt bölgesindeki akupunktur noktalarının etkisinden de faydalanarak etkili sonuçlar alınmaktadır. Ayrıca dışardan uygulanan basınç, epidermisin altındaki dokulara ve kaslara kanın toplanmasını uyararak içerdiği besin ve oksijenin dokudaki hücrelere getirilmesini sağlamakta ve detoks-iyileşme döngüsünü başlatmaktadır.

Sülük-Hirudoterapi: Sülük tedavisi ile ilgili ilk kaynaklar MÖ. 15. yüzyılda yaşamış Babil’li hekimlere kadar gitmektedir. İbn-i Sina’nın kitaplarında da sülük tedavisi yerini almıştır. Sülükler, kan emerken vücuda kendi ürettikleri salgıyı verirler. Bu salgı 100′e yakın biyoaktif madde içermektedir. Bu maddelerin kan sulandırıcı ve hücre yenileyici özellikleri birçok bilimsel yayında gösterilmiş olup günümüzde modern batı tıbbında kullanılan kan sulandırıcı ilaçların temelinde bu enzimler bulunmaktadır. Günümüzde sülük tedavisi uygulaması venöz yetmezlik-varis tedavisi, yara tedavisinde, ağrı tedavisinde yaygın olarak tercih edilmekle beraber mikrovasküler replantasyon, travma ve rekonstrüktif cerrahiden sonra venöz konjesyonun önlenmesi amacıyla da cerrahi operasyonlardan sonra kullanılmaktadır.

Larva Tedavisi: Larva tedavisi (Maggot debridman tedavisi (MDT)), Lucilia Sericata adlı yeşil sineğin steril larvalarının kullanıldığı bir tedavi yöntemidir. Larvaların yalnızca nekrotik dokuyu erittiklerini ve canlı dokuya zarar vermediklerinin saptanmasının ardından 1990’lardan sonra Avrupa ülkelerinin de dahil olduğu 20’ten fazla ülkede aktif şekilde yara tedavisinde kullanılmaya başlanmıştır. Faydası tüm dünyaca kabul edilen bu yöntem 2004 senesinde Food and Drug Administration (FDA) tarafından onay almıştır.

Kayropraksi: Dünya Sağlık Örgütü 2005 kılavuzuna göre Kayropraktik, sinir-kas-iskelet sistemleri bozukluklarının teşhisi, tedavisi ve önlenmesi ve bu bozuklukların genel sağlık üzerindeki etkileri ile patolojik eklem biyomekaniğini düzelten ve vücudun doğal olarak iyileşmesini sağlayan ve bu alan içerisine giren manuel teknikleri içeren bir uzmanlıktır. Uzmanlık ve deneyim isteyen bu yöntem ülkemizde az sayıda merkezde uygulanmaktadır.

Homeopati: Homeopati, Yunanca homoios (benzer) ve pathos (acı çekmek) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan, benzerlik prensibine dayanan terapötik yöntemdir. “Benzeri benzerle tedavi etmek” fikrine dayanan homeopati; vücudun kendi kendini iyileştiren yollarının tetiklenmesiyle hastalık etkisinin ortadan kalkmasını sağlayan doğal bir tedavi şeklidir.

Fitoterapi: Fitoterapi tıbbi bitkiler kullanılarak hastalığın önlenmesi veya tedavi edilmesi anlamında kullanılmaktadır. Bitkilerin tedavide kullanılabilmesi için, güvenilirlik ve etkinlik açısından araştırılması gerekir. Ürünlerin kullanılması tedavilerde iyi beslenmenin destekleyici yönünü göstermektedir.

Refleksoloji: 12000 yıllık geçmişe sahip bu yöntem ile el, ayak ve kulakta vücuttaki organların temsil edildiği bölgelerin uyarılması ile tedavi edilmektedir.

Apiterapi: Bal arısından elde edilen ürünlerinin tedavi maksatlı kullanılmasıdır. Apiterapi hakkında bulunmuş en eski belge 6000 yıl kadar yazılmış sümer tabletidir. Arı zehiri, intradermal veya subkutanöz uygulanabilirken diğer arı ürünleri oral veya topikal şekilde uygulanabilir. Apiterapide kullanılan preparatlar FDA onaylıdır.

Uygulamada olan yöntemlerin yalnızca ülkemizde değil Avrupa ve ABD gibi batı tıbbının doğduğu ve ilerlediği ülkelerde de yaygın kullanıldığı ve kabul edildiği görülmektedir. Özellikle bakanlığın son yıllarda yapmış olduğu kanuni düzenlemeler ile bu yöntemlerin ‘alternatif olmadığı’ ve daha önemlisi ‘merdiven altından’ alınıp ‘yetkin kişiler ve onaylı merkezlerde’ uygulanması sağlanmıştır.

Fonksiyonel Tıp Tedavisi Nedir?

Hormon, bağışıklık, enerji, detoks, gastroentestinal ve kardiyometabolik sistem. Ardından kişinin zihinsel, ruhsal yapısıyla birlikte yaşam şeklinin ana nedenlerine inerek beslenmesini düzenleyip tedavi planını çıkarır.
Kişinin alışkanlıkları, kullandığı ilaçlar, stres durumu, uykusu, sosyal durumu, beslenmesi, sporla ilişkisi, günlük aktivitesini içeren hasta formunu doldurulduktan sonra ilk uzun hasta doktor görüşmesi yapılır. Hastalığa neden olabilecek fonksiyonel bozuklukları ileri laboratuvar testleri ile ölçümlenerek kişiye özel programlar yapılır.

Fonksiyonel tıp sağlıklı beslenme ve hayat tarzının yanında sağlıklı bir psikoloji ve stres yönetimini de sağlar. Sağlıklı beslenme, doğru besin takviyeleri seçimi, yaşam tarzı değişiklikleri, spor ve vücudun temel ritmini sağlayan yoga, qi gong, yaşam enerjisi sağlayan çalışmalar gibi kişinin ihtiyacı olan şeyler de tedaviye eklenir.

Kişilerin genetik, biyokimyasal, hormonel ve yaşam tarzı farklılıklarıyla gelişmiş, kronikleşmiş hastalıklarıyla ilgili bilgileri hücresel düzeyde değerlendiren ileri tetkikler sonucunda, uzun vadede kronik hastalıklarından ve kullandığı ilaçlardan kurtulacağı bir tedavi planı ve hayat tarzı programı oluşturulur.

Fonksiyonel Tıp ve GETAT (Fitoterapi) Doktorları

Çoğunluğu doktor, hemşire, fizyoterapist, radyoloji teknikeri, fizik tedavi teknikeri, laboratuvar teknikeri olmak üzere yaklaşık 1000 çalışan personelimiz ile iş etiğinin bilincinde, donanımlı bir kadroya sahibiz

Öne Çıkan Bölüm Yazıları

Burtom Özlüce Tıp Merkezi Dr. B. Uğur Yavuzcan.MD,MSc Hayati Minareller ile ilgili bilgiler verdi.

Hayati Mineraller

HAYATİ MİNERAL: KLOR / KLORÜR

Klor gibi bir zehir vücutta nasıl oluyor da klorür haline dönüşüp önemli reaksiyonlarda görev alıyor?

Öncelikle halk arasında da kavram karışıklığına yol açan Klor ve Klorür ne anlama gelir bu duruma açıklık getirelim. Klor zehirli bir madde olup, havuz temizliği veya çamaşır temizliğinde, ağartma işlemlerinde kullanılan kimyasal maddenin adıdır. Klorür ise suda çözünmüş olan ve sıvı ortamda iyon halinde bulunan maddenin adıdır. Yani insan vücudunda bulunan molekülün, iyonun adı KLORÜR’dür. Örneğin sofra tuzundaki (NaCl) bileşimde yer alan Cl maddesinin adı Klorür iken çamaşır suyu yani sodyum hipokloritteki molekül ise Klor’dur.

Kanımızda sodyumun en büyük dostu, dolaşım sisteminde sodyum nereye giderse gitsin onu yalnız bırakmayan sevdalısı ve tuz (NaCl) molekülünün olmazsa olmaz iyonunun adı KLORÜR’dür. Hava yoluyla solunduğunda ise ölüme kadar götüren ve bir o kadar kanserojen KLOR elementinin vücudumuzdaki can bulmuş hali olan KLORÜR’den bahsetmek istiyorum bugünkü yazımızda.

Klorür Hangi Besinlerde Bulunur?
– İçme suyu ve yer altı kaynak suları, maden suları
– Kaya tuzu, sofra tuzu, çavdar, kereviz
– Deniz yosunu, börülce, domates, marul, zeytin

HAYATİ MİNERAL: POTASYUM

Magnezyum-sodyum-potasyum ve klor insan vücudundaki en önemli ve hayati minerallerdir. Sodyum yolda son sürat giden bir araçsa potasyum yol kenarındaki radar aracı gibi sodyumun dengeleyecisidir. Sodyum hücre dışındaki sıvı miktarını ayarlayan esas element iken, potasyum hücre içi ortamın kralıdır diyebiliriz.

Vücudumuz sodyum kaynaklarından ziyade potasyuma daha yüksek derecede bağımlıdır. Ancak günümüz beslenme şekli bunun tam tersidir. İşlenmiş gıdalar ve etlerle fazla miktarda sodyum alınmaktadır. Yüksek sodyum ve düşük potasyum şeklinde beslenen insanların kalp krizi ve herhangi bir nedenle ölme riski daha yüksek bulunmuştur. Potasyum alımı en yüksek olan kişiler, en düşük alım yapan kişilere göre %20 daha düşük ölüm riskine sahiptir.

Ancak sağlık için daha da önemli olan, diyetinizdeki sodyum ile potasyum arasındaki ilişkidir. Diyetlerinde sodyum/potasyum oranı en yüksek olan kişilerin kalp krizinden ölme riskleri, en düşük oranda olanlara göre iki kat daha fazladır ve herhangi bir nedenden dolayı ölüm riskleri %50 daha yüksektir.

Potasyum hücre içindeki en önemli katyon dediğimiz pozitif yüklü iyondur. Normal değerler olarak modern tıpta kabul ettiğimiz aralık olan 3,5-5,0 meq/L değerinin alt sınırına indiğinde bile ciddi kalp ritim bozuklukları ortaya çıkarabilmektedir.

Damarlarımızdaki tansiyon dengesinin ayarlanmasından tutun da sağlıklı kas kasılması, tekrarlayan kalsiyum oksalat ve ürik asit kristal taşlarının önlenmesine kadar potasyum önemlidir. Sağlıklı bireylerde potasyum düşüklüğü genelde görülmemektedir. Tedaviye ihtiyaç duyulan potasyum düşüklüğü hastane şartlarında ilaç tedavisi alan hasta gruplarında (özellikle idrar söktürücü alan kalp yetmezliği grubu) görülür. Hastaneden çıkmadan önce de gerek ağız yolu gerekse damar yolundan potasyum açığı kapatılmaktadır

Fonksiyonel tıp bakış açısıyla sağlık açısından optimal aralık yetişkinlerde 4,5-5,2 meq/L olarak görülmektedir.

      ANLAŞMALI KURUMLAR

      Kurumumuz SGK ve Özel Sigortlar ile Anlaşmalıdır.
      İncelemek İçin Lütfen Bağlantıları Kullanın.

      BURTOM SAĞLIK GRUBU

      Ticari Elektronik İleti Onay Metni

      advanced divider
      Tanıtım ve Pazarlama İçerikli Ticari Elektronik İleti Gönderimi İçin Kişisel Verilerin İşlenmesine Yönelik Aydınlatma Metninde yer alan bilgilendirme doğrultusunda; BURTOM SAĞLIK GRUBU, topluluk şirketleri ve iştirakleri tarafından pazarlama ve tanıtım amaçlarıyla tarafınıza ticari elektronik ileti gönderilmesine onay veriyor musunuz?
       
      Dilediğiniz zaman tamamen veya kanal bazında, veri, ses, görüntü vesair her türlü ileti gönderimini reddetme hakkına sahipsiniz.
      Ticari elektronik ileti gönderimine onay verseniz dahi dilediğiniz zaman, hiçbir gerekçe belirtmeksizin iletileri almayı reddedebilirsiniz. Ret bildiriminizi burtom.com web sitesi üzerinden kolay ve ücretsiz bir şekilde yapabilir veya İYS İleti Yönetim Sistemi üzerinden ticari ileti gönderilmesini reddedebilirsiniz.

      BURTOM SAĞLIK GRUBU

      KVKK Bilgi Talep Formu / Başvuru Formu

      advanced divider

        Şirketimiz ile olan ilişkinizi belirtiniz. (Ziyaretçi, iş ortağı, çalışan adayı, eski çalışan, kiracı, kiracı adayı gibi)

        Şirket tarafından başvurunuza verilecek yanıtın tarafınıza bildirilme yöntemini seçiniz.

        Hızlı Randevu, Görüntülü Muayene, Rapor Paylaşımı, Laboratuvar Sonuçları, Kolay Ödeme ve Sağlık Bilgileri Yönetimi Tek uygulamada!

        Sağlığınız cebinizde mobil uygulamamızı indirin.

        Hızlı Randevu, Görüntülü Muayene, Rapor Paylaşımı, Laboratuvar Sonuçları, Kolay Ödeme ve Sağlık Bilgileri Yönetimi Tek uygulamada!

        Sağlığınız cebinizde mobil uygulamamızı indirin.